Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ülkelerinin liderleri, Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenlenen zirvede bir araya geldi. Liderler arası yapılan oturumların yanı sıra, ikili görüşmeler de zirveye damgasını vurdu. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yaptığı ikili görüşmelerde Suriye ve Ukrayna meseleleri tartışıldı. Erdoğan, zirveden dönerken Putin’in Ukrayna’da barış istediğini fakat bazı güç odaklarının silah satışlarını sürdürmek için savaşı körüklediğini kaydetti.
Öte yandan Erdoğan, Suriye ile normalleşme, Putin’i ve hatta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı Türkiye’ye davet edebileceği yönünde açıklamalarda bulundu.
Zirvede dikkat çeken bir diğer sonuç ise, ŞİÖ sonuç bildirgesi oldu.
ŞİÖ liderleri, ‘Çok Taraflı Diyaloğun Güçlendirilmesi: Sürdürülebilir Barış ve Kalkınma İçin Çabalamak’ başlığıyla düzenlenen zirvenin ardından sonuç bildirgesinin yanı sıra, 24 ortak belgeden oluşan bir paket imzaladı.
Ülke liderlerinin imza attığı belgeler arasında şunlar yer aldı:
Terör ve bölücülükle mücadelede işbirliği programı;
2029 Uyuşturucuyla mücadele stratejisinin onaylanmasına ilişkin belge;
2030 Enerji işbirliğinin geliştirilmesine yönelik strateji;
Koruma altındaki araziler ve eko turizm alanında işbirliğinin geliştirilmesine ilişkin belge;
ŞİÖ Yatırımcılar Birliği’nin kurulmasına ilişkin karar;
ŞİÖ kapsamında ve diyalog ortaklarıyla işbirliğine ilişkin yol haritası;
ŞİÖ terörle mücadele yapısının yürütme komitesinin direktörlüğüne ilişkin karar;
Örgütün genel sekreterliğine ilişkin karar;
Çevre koruma alanında işbirliğine ilişkin bir anlaşma.
Astana’da düzenlenen ŞİÖ zirvesini, Belarus’un tam üye yapılmasını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajlarını, ŞİÖ’nün anlaşmazlıkların çözümünde nasıl bir rol üstlenebileceğini ve ŞİÖ’nün ana faaliyet alanlarını, Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Dr. Barış Adıbelli ile konuştuk.
‘Batı, ŞİÖ’yü etkisiz göstermek için güvenlik yönünü görmezden geliyor’
Dr. Barış Adıbelli’ye göre Kuşak ve Yol projesinin koordinatörlüğünü üstlenen ŞİÖ, jeopolitik anlamda sahada ciddi önem taşıyan bir organizasyona dönüştü. Batı’nın ŞİÖ’yü kasıtlı olarak etkisiz eleman gibi göstermek için basın yoluyla propaganda faaliyetlerini sürdürdüğünü dile getiren Adıbelli, öte yandan ŞİÖ’nün her şeyden önce bir güvenlik örgütü olduğunu ifade etti:
“Her ne kadar ekonomiye ve kalkınmaya atıfta bulunsa da ŞİÖ’nün ana amaçları içerisinde bu yok. Amaç daha çok güvenlik. Ekonomiye atıfta bulunulmasının ana nedeni, ŞİÖ’nün koordinatör olduğu Kuşak ve Yol projesi. Çin, koordinasyonu ŞİÖ’ye devretti. Ayrıca ŞİÖ’yü tamamlayan bir yapı var, o da BRICS. Unutmayalım ki BRICS bir örgüt değil. BRICS bir platform. Platform olması nedeniyle sanki Şanghay İşbirliği Örgütü çerçevesi içerisine alınabilecek bir yapı gibi de görülüyor. Henüz örgütleşmedi ama örgütleşirse iki farklı örgüt olacak. ŞİÖ’nün basit bir ekonomik işbirliği örgütü gibi algılanmasını istemeyiz. Batı’da böyle konuşuluyor. Güvenlik ve işbirliği yönü bir tarafa bırakılmamalı. Batı, ŞİÖ’yü etkisiz göstermek için güvenlik yönünü görmezden geliyor. Elbette ekonomi, kalkınma ve maliye, ulusal stratejilerin bir parçası olarak siyasetin içinde. Ekonomik kalkınma zaten barış ve istikrar içerisinde gerçekleşebilir. Bir ülkede barış ve istikrar yoksa veya o ülkenin bulunduğu bölgede barış ve istikrar yoksa; etraf ateş çemberi ise, kalkınma ve ekonomiden bahsedilemez. ŞİÖ’nün ana hedeflerinden birisi bölgesel güvenliği ve sınır güvenliğini sağlamak. ŞİÖ ayrıca istişare mekanizması kurmayı hedefliyor.”
‘Şimdi Azerbaycan da Çin kontenjanından girecek gibi görünüyor
ŞİÖ’de Rusya ve Çin arasında bir “centilmenler anlaşması” bulunduğunu vurgulayan Adıbelli, bu sene Rusya’nın talebi üzerine Belarus’un üye yapıldığını belirtti:
“Bugün gelinen bu noktada ŞİÖ, derinleşme ve genişleme meselesi üzerinde durdu. Belarus üye oldu. Ben, Azerbaycan’ın tam üye olabileceğini düşünüyorum ileride. Azerbaycan ve Çin ilişkileri çok hızlı bir şekilde gelişiyor. Stratejik ortak olarak ilan ettiler birbirlerini. Görünmeyen bir denge, bir centilmenler anlaşması var. Bir Rusya’dan, bir Çin’den. Ne demek bu? Hindistan, Rusya kontenjanında ŞİÖ’ye tam üye oluyorsa karşılığında Pakistan da Çin kontenjanından üye oluyor. Belarus da Rus kontenjanından girdi. Şimdi Azerbaycan da Çin kontenjanından girecek gibi görünüyor.”
‘Türkiye’nin üye olmasının önünde engel yok fakat zaman alacak bir süreç var’
Astana’daki Şanghay İşbirliği Örgütü zirvesinde Erdoğan – Şi görüşmesinin spontane geliştiğini kaydeden Adıbelli’ye göre, Türkiye’nin ŞİÖ’ye gösterdiği ilgi ve tam üyelik yönündeki mesajları bunda etkili oldu. ŞİÖ’nün dünya nüfusunun yüzde 40’ını, GSMH’sinin ise yüzde 30’unu temsil ettiğinin altını çizen Dr. Adıbelli, Türkiye’nin ŞİÖ’ye sırt dönmemesi gerektiğini belirtti ve AB üyeliği konusunda dikkatli olunması gerketiğini vurguladı:
“Bir de Türkiye var. Şanghay beşlisi denirken bir sabah baktık ki ŞİÖ ile diyalog ortağı olduk. Sayın Cumhurbaşkanı ‘Diyalog ortaklığı bize dar geliyor. Üye statümüzü değiştirelim’ dedi. Bunu zirve sırasında yaptığı konuşmada söyledi. Üyeliğin yükseltilmesi talebine varan bir ifade kullandı. Son dakikaya kadar Şi Cinping ile görüşme bile değildi. Zirveyi seyrederken gördüm. Sayın Cumhurbaşkanı yerinden kalktı. Sonra Şi Cinping’in de kalktığını gördüm. Bir saat sonra görüşmenin fotoğrafları geldi. Yani o bize sürpriz oldu. Zirveden önce planlanmış bir görüşme olsaydı haberimiz olurdu. Erdoğan şunu diyor: ‘Gözlemci üyelik de istemiyoruz. Biz doğrudan tam üye olalım. Bu işin planlamasında, siyasetinde, karar alma sürecinde yer alalım’ diyor. ŞİÖ’ye üye olmak istedi ve şöyle bir denklem kurdu: Biz gelirsek buradakiler bizim çocuklar yani Türk devletleri. Öte taraftan İran, Tacikistan vs. var. 10 üyenin altısı zaten bizim çocuklar. Hep iç içe olduğumuz. ‘Biz gelirsek Türk devletleri güçlenir’ demiş oldu. Aynı zamanda ŞİÖ’ye üye olursa Türkiye, Rusya ve Çin ile ilişkilerin de gelişeceğini belirtti. İran’ı örnek verdi. İran’ın, Pakistan’ın girdiğini söyledi. Dolayısıyla Türkiye’nin üye olmasının önünde engel olmadığını fakat zaman alacağını söyledi.
Bunun bir müzakere süreci var. Türkiye de üzerinde çalışmış, ne kadar zaman alacağını biliyor. Erdoğan’ın bu ikinci katılımı yüz yüze. Yirmi dört zirveden iki tanesine katıldı. Bir de artık eskisi gibi değil. Dışarıda yüz yüze görüştüğü Arap devletleri, Azerbaycan vs. hep ŞİÖ’de. ŞİÖ+, 16 üye ile muazzam bir şey oldu. Dünya GSMH’sinin yüzde 30’unu, dünya nüfusunun yüzde 40’ını temsil ediyorlar. Muazzam bir pazar, muazzam bir genç nüfus var. AB bile ellerini ovuşturarak ŞİÖ’ye yaklaşmayı düşünüyor. Türkiye buraya sırtını dönüp de AB’ye girme isteğini dile getirmesi artık konjonktüre uygun olmazdı. Ben Sayın Cumhurbaşkanı’ndan bir şey bekledim. 2022’de, bir sonraki zirvede tam üyelik başvurusunda bulunulacağını söylemişti. Fakat Hindistan bir abra-kadabra yaptı o zirveyi online olacak şekilde çevirdi. Bu zirvenin değerini azalttı. Yüz yüze olmayınca Sayın Erdoğan da gidemedi. Bu iki zirveye Modi gelmedi zaten. Yolları ayırmaları yönünde bir risk olmasından endişe duyuyorum.”
‘ŞİÖ’nün bunlarla gölgelenmemesi gerekir diye düşünüyorum’
Dr. Adıbelli’ye göre son dönemlerde Çin-Hindistan ilişkilerinde iniş çıkışlar yaşandı. Asya’daki bütün büyük oyuncuların kendilerine has bir dış politika izlediğinin altını çizen Adıbelli, ŞİÖ’nün bu tür anlaşmazlıklar ile gölgelenmemesi gerektiği değerlendirmesinde bulundu:
“Meseleye Çin perspektifinden bakıyorum. Rusya ve Hindistan ilişkileri oldukça iyi. Hindistan, Pakistan-Çin ikilisi ile bazen anlaşmazlıklar yaşayabiliyor. Çin tarafında son zamanlarda dile getirilen bir şey var: ŞİÖ kuruluş anlaşması madde 4: Üyeler, diğer üyeleri hedef alan bir gruba veya ittifaka katılmayacak, üyelere yönelik düşmanca eylemleri desteklemeyecek diyor. Hindistan, QUAD’ın içinde. ABD, Hint-Pasifik’te Çin’in aleyhine olan her şeyi yapıyor. Pakistan’a yönelik eylemler de var. Bazı Çinli uzmanlar, Hindistan’ın ŞİÖ’den atılması gerektiğini söylüyor. Yine bir grup uzman, Türkiye’nin de NATO üyesi olduğu için ŞİÖ’ye alınmaması gerektiğini öne sürüyor. Türkiye daha üye değil. Hindistan ŞİÖ’nün içinde. Bu maddenin ihlal edildiğini öne sürenler var. Hindistan QUAD’ın içinde. ABD ile ilişkileri gelişiyor. Şimdi bir Rusya’nın Asya politikası var. Kuzey Kore, Vietnam, Kamboçya ile Rusya yeni bir süreç başlattı. Rusya’nın ikili ilişkiler üzerinden Çin’den bağımsız bir Asya politikası vardı. Rusya bağımsız bir devlet. Çin’in de Rusya’dan bağımsız Asya politikası var. Çin ve Rusya büyük Avrasya ortaklığını kurunca yedikleri içtikleri ayrı gitmeyecek diye bir şey yok. NATO ve AB üyesi ülkelerin de dış politikaları bazen çelişiyor. Burada Hindistan, kendi ulusal çıkarları doğrultusunda farklı bir politika izleyebiliyor. Hindistan’ı dengeleyecek, eşit ağırlıkta birkaç üye alırlarsa, Hindistan’a farklı teklifler yapabilirler. 2023’te Şi Cinping de G-20 zirvesine gitmemişti mesela. Modi çok yoğun olduğunu söyledi. Şi Cinping de başka liderleri ziyaret ettiğini söyledi. Bunların gerçekliği nedir tartışılır. Ama ŞİÖ’nün bunlarla gölgelenmemesi gerekir diye düşünüyorum.”
‘Burası ve Türkiye üzerinden Orta Asya’ya yeniden dönebileceklerini düşünüyorlar’
ABD’nin Hindistan ve Orta Asya Türk devletleri üzerinden Çin’e ve Rusya’ya karşı çeşitli hamlelerde bulunmaya yönelik arzusunun sürdüğünü belirten Dr. Barış Adıbelli, öte yandan Çin’in dış politikada hala saldırganlıktan uzak bir tutumu benimsediğini ifade etti:
“Sınır meselesine gelirsek; bu mesele hiçbir zaman çözülmez. Daha yakın zamanda Çin, barış içinde yaşamanın beş ilkesini kutladı. Bu kararları Çin, Hindistan ile birlikte 1954’te, Tibet ile ilgili bir toplantıda aldı. Çin’in o günden bu yana dış politikasının temel ilkeleri oldu bu beş ilke. Hindistan ise terk etti. 1962’de Çin ve Hindistan bir sınır savaşı yaşadı. Buradaki mesele, ABD Hindistan’ı kullanacak değil. ABD’nin eli çok uzun. Orta Asya devletleri ile 2023’te yeni bir süreç başlattı ABD. 2024’te birçok oturum yapıldı, düşünce kuruluşlarından uzmanlar çağrıldı. Bu uzmanlar ne diyor? ‘Türk Devletleri Teşkilatı, Amerika için Tanrı’nın bir lütfu’ diyorlar. Burası üzerinden ve Türkiye üzerinden Orta Asya’ya yeniden dönebileceklerini düşünüyorlar.”
‘Önce derinleşme, sonra genişleme’
Bazı ŞİÖ üyelerinin sınır sorunları yaşadığını hatırlatan Adıbelli, ŞİÖ’nün sınır sorunlarını çözmek için kurulduğunu hatırlatarak diyalogun önemini vurguladı:
“Rusya ve Çin ilk başta şu kararı aldı: Önce derinleşme, sonra genişleme. İran’da bunu uzun yıllar uyguladılar. Bir ülke, diğer ülkelerle ve dünyayla sorunlarını çözmeden giremez. Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir sorunu var. Hindistan ve Çin arasında da sınır sorunu var. Bu sorunları çözmeden neden ŞİÖ’ye aldınız? Almayabilirdiniz. Önce diyalog kurulabilir, müzakereler yapılabilir, sorunlar çözülebilirdi. Keşmir ciddi bir krizdi. Pakistan ve Hindistan 4-5 defa savaştı burası sebebiyle. Neredeyse nükleer savaşın eşiğine geldiler. ŞİÖ zaten sınır sorunlarını çözmek için kuruldu.”
‘Sorunları Rusya ve Çin çözecek ve çok büyük bir yük binecek omuzlarına’
Şanghay İşbirliği Örgütü’nün bazı üyelerinin komşuları veya dünya ile çeşitli sorunlar yaşadığını ifade eden Adıbelli’ye göre, sorunları çözme kapasitesine sahip olan ülkeler Rusya ve Çin:
“Mahmud Ahmedinejad, 2005 yılından itibaren her yıl zirvelere gelip tam üyelik talebinde bulunurdu. O dönem Rusya’nın dönem başkanlığında adımlar atıldı fakat ‘Biraz otur yerinde, zamanı var’ denildi. Sonra Çin de aynısını yaptı. Fakat Hasan Ruhani zamanıyla başlayıp İbrahim Reisi ile tamamlanan bir süreç oldu. Çok uzun bir süreçti. İran şimdi tam üye oldu. Derinleşme meselesi önemli. AB’de de bu çok tartışıldı. Derinleşme ve genişleme tartışması. Derinleşmeden, iyi bir iletişim oturtmadan, tam bu işin felsefesini benimsetmeden, jeopolitik iklime göre önünüze geleni üye yapamazsınız. ŞİÖ maalesef dünya ile veya komşuları ile sorun yaşayan ülkelerin bir sığınağı haline gelmeye başladı. Bakın yarın bir gün bu sorunları ŞİÖ çözemez. Zaten örgütte iki ülke var: Rusya ve Çin. Sorunları onlar çözecek ve çok büyük bir yük binecek omuzlarına. Kırgızistan mı çözecek? Daha bugün darbe girişimi oldu.”